Friday 30 December 2011

Barış istiyorum..

Ahmed Arif’in iç sızlatan otuz üç kurşun şiirine vesile olmuş talihsiz toplu cinayeti hatırlatan bir vahşet yaşadık 29 aralık 2011 de şırnak'ta. Savaşın, yok etmenin türlü şekillerinin insanlık tarafından nasıl bu kadar rahat taşınabildiğine inanamıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin kara lekelerle dolu, Sünni-türk şekillendirmeye dayalı, ötekini reddeden çok kirli bir tarihi var. Son dönemlerde, Dersim olayları, Maraş olayları, Ermeni olayları derken birçok insanda ezer bozuldu sanıyordum. Popüler medyaya sihirli bir değnek dokunmuşçasına bir geçmişle yüzleşme başlamıştı. Enteresan gelişmelerdi bunlar. Dikkat ederseniz hepsi de “olaylar” olarak adlandırılıyor. olaylar, çünkü bu olayların ne olduğuna daha karar veremedi muktedirler. Daha 12 eylül rejimi ve 90 lı yılların faili meçhulleri dosyaları da açılmayı bekliyor. Devletin kirli örgütlenmeleri olduğu açık bir gerçekti. Benim şaştığım bunlar değil. Aksi beni şaşırtırdı zaten. Bireysel tarihimde duyduğum, gördüğüm bunların sağlamasıydı zaten..

İçimi acıtan, son yaşanılan ölümlerden sonra kaçakçılığın cezasını öldürmek ve yok etmek olarak algılayan, insanımsı tek hücrelileri sosyal medyada ortaya çıkarması. Vicdanı tecavüze uğramış bireyler topluluğu olduk. Son yaşanılan vahşet, ki bir teknik yanlışlık olarak adlandırılmaktadır, bu cinayeti haber yapmaktan bile aciz medyanın ne kadar karaktersiz, ıvırıp kıvıran muktedirlerin de ne kadar sahtekar olduğunu artık iyice ortaya çıkarmıştır.

Kaçakçılık, sadece sınırdan sigara, çay, mazot ve telefon kaçırmakla olmuyor. Vergisini ödemediğin her kuruş bir çeşit kaçakçılıktır. Türkiye’de vergi kaçırılmasına göz yummayan insan var mıdır acaba? Çalışanının skk’sını eksik yatıran şirketler, devlete milyonlarca tl geçiren özel hastaneler, yurt dışından ucuz elektronik eşya getirenler, gümrüklerdeki rüşvetler, ihalelerdeki yolsuzluklar. Sistemin ortak dili ekonomik rant olmadı mı bugüne kadar?. Kocaman bir rant ülkesi olduğumuzu nasıl unutabiliyoruz da kaçakçılığa ölüm cezasını reva görebiliyoruz. Kurcalasak çoğumuzun geçmişinde bu pisliklere bulaşmışlığımız da vardır.. fakat hiçbrimiz bu kaçakçılıklarımızın cezasının bombalar ile parçalanmak olmadığını çok net biliyoruz.. tam tersi haklı çıkarırız kendimizi. “Vergiler çok yüksek”,” herkes yapıyor”. Falan da filan..

Yurt dışından gelen arkadaşlarımızdan  telefon istemeyi çok iyi beceriyoruz (misal, Iraktan 800 dolara iphone 4s getirebilirim dersem kaç kişi hayır der). Kaçak içkileri bavullarda yurda sokmayı çok iyi beceriyoruz (10 dolara rakı da getirebilirim mesela). Kendimize öyle yalanlar atmaya alışmışız, öyle uyuşturmuşuz ki beyinlerimizi, göremiyoruz. Sistemin tam da istediği gibi düşünüyoruz. Fakat işin içerisine kaçak olarak ekmeğini kazanmaya çalışan insanlar girince herkes ithalat-ihracat konusunda uzman, ahlak zabıtası kesilebiliyor. Bir de bu insanlar kürt olunca “vurun ulan vurun” demeyi de vatanı sevmek olarak değerlendiriyor toplum. Irkçılığa programlanmış yalakalar ordusuna döndük toplum olarak.. halkını kaçakçılığa muhtaç eden sistemi eleştirmek yerine, kaçakçılık yapanlara milyon dolarlık bombaları yakıştırıyoruz.. Bunları yaparken de tabiki vatanı en çok sizler seviyorsunuz! ve de elhamdilullah müslümansınız!..

Türkiye'de yapılan kaçakçılıkta, uyuşturucu ticaretinde kimlerin parmağı olduğunu, işin nasıl yürütüldüğünü herkes çok iyi biliyor aslında.. Doğu'dan giren eroin Edirne'den nasıl çıkıyor acaba! hiç düşündünüz mü? Pkk’nın Meriç nehri yapılanmasının sallarla geçirdiğini düşünüyor olamazsınız herhalde eroini..

Devlet eliyle kaçak benzine, mazota göz yumulmadığını mı sanıyorsunuz? Sınır ticareti yapan tankerlerin kocaman mazot depolarını bugüne kadar görmediniz de katır sırtına yüklenmiş mazotları mı kaçakçılık olarak algılıyorsunuz. Bu vahşetin tanıklarının anlattığı diğer hikayelere ise inanmak istemiyorum.

Bir de istihbaratı amerika’nın verdiğini söyleyenler var, yakında işin içine İsraili de katarlar ve işin içinden sıyrılırlar. Bu kadar mal bir ülkemiyiz ki amerikanin oyununa gelip duruyoruz on yıllardır. Yoksa kendi kirli işlerimizi aklamak için sorumluluğu başkalarına atmakta mı çok başarılıyız.

ırkçılıktan beslenen paradigmanız iflas edeli çok oluyor.. 30 yıldır savaş dışında çözülmesi için hiçbir yolun denenmediği bir sorunu inadına kan dökerek ile çözmeye çalışmak, hiçbir aklın ve ideolojinin kabul edebileceği bir ahlaka uygun değildir. 3 milyon oy almış bir partinin binlerce yöneticisini hapse atmak “siyaseti bırak, başka yollarla mücadele et” demekten başka nedir ki?

Bir zamanlar akp’nin devletin inkarcı dilini değiştirdiğini (ki kısmen yaptı da bunu) ve kürt sorununa çözüm bulacağı inancını taşıyordum. Oy verecek kadar değil ama iki oyum olsaydı ikincisini kendilerine vereceğimi söylerdim. Sağlam kazık yediğimi şimdi fark ediyorum. Rejim, hükümetlerden bağımsız olarak sorun çözmekten ziyade düşman yaratmak üzerine kurulmuş..

Çok şey var söylenecek ama artık benim “barış istiyorum”dan başka bir lafım yok. Ne dersem diyeyim, Hep bir "ama"sı olacak insanların, şiddeti yücelten, herkesin hep bir “ama”sı olacak.

Ölenlerin ailelerine sabır diliyorum..yüzlerce eve ateş düştü.. devlete zaten on yıllardır küs olan bölge insanı artık öfkeli de olacak. ve bu öfke için bütün haklı sebeplerini de savaş yanlısı hödükler, militarizm yanlıları, statükocu cumhuriyetçiler, gülen yardakçıları ve ırkçılar altın tepside sundu..

29 aralık 2011, lekelerle dolu türkiye cumhuriyeti tarihine kocaman bir kara leke daha ekledi. cümleten geçmiş olsun. 10 yıllar sonra dileyeceğiniz özrünüzü de şimdiden münasip bir yerinize sokabilirsiniz...

No comments:

Post a Comment