Saturday 19 March 2011

Ruz-o-şeb beşmârem, tâ biyayed (Gece ve gündüz seni beklerim, sen dönene kadar)

Umduğumdan çok daha iyi ve eğlenceli bir Nevruz öncesi Nevruz kutlaması geçirdim. Facebook'ta bahsetmiştim, efsane Sarı Gelin parçasını bi topluluk önünde Farsça söylemek de nasib oldu. Ama ne topluluk!


İngilizlerin sürekli "Türkiye'ye gittim, çok misafirperver insanlar. Şöyle iyiler, böyle nazikler..." genellemelerine türlü sebepten oldum olası gıcık olurdum. Burada da duymaktan gına geldi artık. Fakat, ben de kendimi tutamayıp bunu İranlılar için kendi içimde tekrarlar oldum. Çok datlı insanlar ya! :) Sürekli bi muhabbet etme çabası, iltifatlar, getirdikleri yemeği sunmada ısrarlar...

Bahsettiğim topluluğun enteresan bi yaş dağılımı vardı. Yapım ve katılım aynı topluluktan oluştuğu için seyircilerimizin yarısı 10 yaş altı, diğer yarısı 40 yaş üstüydü. Katıldığım Farsça kursunda aslında Edinburgh'daki İranlı aileler ve çocukları da bir araya geliyorlar. Çocuklarına Farsça öğretiyorlar veya haftada bir beraber oynamalarını sağlıyorlar.

Tabi bugünü beraber düzenlediğimizden, diğer çocuklar da birbirinden tatlı şeyler hazırlamışlar. Şiir okuyanlar vardı, şarkı söyleyenler vardı, tiyatro oynamaya çalışanlar vardı. Bi yandan utanıyolar, bi yandan içinden mıy mıy söylüyorlar söyleyeceklerini; acayip tatlılardı. Yüzüm sürekli gülerek izledim.

Bizim kısım aslında üç parçadan menkuldu: Sarı Gelin, ufak bi diyalog ve son olarak atasözlerini okuduk. Parçayı da güzel bi şekilde söylemeyeydik katıldığıma pişman olurdum ha, resmen ilkokul piyesi gibiydi. Bunu yeni öğrendikleri bir dilde söylemeye çalışan eşşek kadar adamların kadınların yaptığını düşünün, rezalet! Hadi çocuklar tatlılıklarından yırtıyorlar, biz ne bok yemeye aynısını yapıyoz değil mi :)

Ama o kadar fena değildi. Şarkımızla insanları hüzünlendirdik, teatral sıçışımızı serglediğimiz diyalogla güldürdük, son atasözleri bahsiyle de bi bok hissettirmedik sanırım.

Bahar ve Rıfat'a demiştim inşallah kamera falan getiren olmaz diye. Benimki de laf mı şimdi yani, ortadoğulunun olduğu yerde... Bi tane kamerayla çekim yapmayanı görmedim, olmayan da telefonuyla kaydediyodu anasını satayim. Umarım anlattığım burdaki mutlu tabloyla kalır, videoları nete falan düşmez :)

Madem anlattık diyalogu da deyim bahsi kapatayım. Doktor ve hastanın diyalogu şöyle:

Hasta (bu ben oluyorum): Doktor Bey, karnım çok ağrıyor. Derdime bir çare.
Doktor: Söyle bakalım, bugün öğlen ne yedin?
Hasta: Bugün öğlen yemeğinde yanmış ekmek yedim...
Doktor: Yaklaş bakalım, gözlerini bir muayene edeyim.
Hasta: Doktor Bey, benim gözümde bir şey yok, midem ağrıyor diyorum.
Doktor: Doğrudur. Ama eğer gözün sağlam olsaydı, yediğinin yanmış ekmek olduğunu görürdün ve hala karnım ağrıyor demezdin. Gel bakalım, önce gözlerini muayene edeceğim.

Heh höh hoh hoh. Aceyip komik bişe...

Bi de şovumuz bitince diğer çocuklardan bizi ayırmadılar sağolsunlar. Bayramlık (عیدی - eidî) 5er pound aldık :)

3 comments:

  1. harbi çok güzel adamsın be bulut :) blogumuz halka açık olmasa başka birşey diyecektim ama demiim şimdi !

    ReplyDelete
  2. o senin güzelliğin be ardılım yaw...

    sari gelini söyledikten sonra gelen yorumları yazmamışım, hatırladıklarımı buraya yazayım: amcanın biri "burada seslendirdiğini bilmesem, radyoda falan dinlesem bir iranlının söylemediğini asla düşünmezdim" dedi, ablanın biri "üniversiteyken kadınlı erkekleri dağlara çıkar kapm kurardık. arkadaşlar çalardı, bu parçayı hep beraber söylerdik. o güzel günler aklıma geldi, ağlayacaktım az daha", dedi. son olarak teyzenin bi tanesi bizim performansı çocuklarla kıyaslayarak "yours was the best" dedi :)

    ReplyDelete