Saturday 19 February 2011

"Seni baharmışın gibi düşünüyorum, seni..."

Her seferinde gözlerim dola dola gittiğim memleketime yola çıkalım mı bu sefer?

Nedendir bilmem sanki sürmüşler de beni memleketimden, her gidişimde hasretini yaşıyorum en derinimde.Her seferinde kulağımda Ahmed (Arif) abe ile giriş yapıyorum Amed’e. Öğütlerini dinliyor gibiyim abimin, ciğerden sesiyle Ahmed Arif’in.

Diyorum ya memleket hasreti yaşadığım ama Ahmed abi alıyor yüreğimden hasreti iki çift kelamıyla;

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip..
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının
Dayan kitap ile,
Dayan diş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.


Devam ediyorum.Umutla ama bu sefer…


Çocukken Hasanpaşa Hanı, önünden geçerken içine bakmaya çalıştığım hanlardandı. Tıpkı yine Diyarbakır’daki Deliller Hanı ve diğerleri gibi…
Annemse hep ellerimden çeke çeke “hadi kızıııım!” derdi. O zamanlardan kalma meraklılığım: )
Hep sorular sorduğumu hatırlıyorum. Belki her çocuk kadar ama bana mantıklı gelen bir cevap bulduğumda sustuğumu da hatırlıyorum!

İçinde yaşadığım şehrin hikayesini hep yaşamışım. Şehirden ayrıldığımda fark ettim.
Çocukken yediğim pekmezli yumurta kokusunu alınca hatırlıyorum hikayenin bir detayını daha, tıpkı diğer detayları gibi. Her gün az çok birazını yaşıyorum bu hikayenin evimde, annem ve kardeşlerimle.

Peki ya hikayenin geri kalanı?

Parçaları ancak Amed’in ta kendisinde bulabiliyorum. Her geldiğimde gözümü dolduran, yüzümü gülümseten bir o kadar da içimi coşturan, heyecanlandıran detaylarla karşılaşınca fark ediyorum güzelliğini herşeyin..
Yaşadığım bir hikaye var evet,ama bu aynı zamanda unutmaya başladığım bir hikaye. Diyarbekir’ i çok seviyorum,kokluyorum, soluyorum ve her girdiğimde yaşıyorum bir daha.

Karacadağ kokusu sinmiş tohumumuza bir kere!

Boşuna mıdır ki, Ahmed abi birini sevmeyi, düşünmeyi, Diyarbekir’î düşünmek, sevmek gibi anlatır?

Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan...
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı.


Özlüyorum evet...

Amed' i detaylarıyla, uzun uzun başka bir yazıda anlatmak sözüm olsun.

Bir şehri duygusuz, hissetmeden anlatmak mümkün mü ki?

2 comments:

  1. özlem ile ilgili bir yazı yamayı planladığım şu zamanlarda çocukluğumun geçtiği memleketimi hatırlatan bahar'a teşekkür ediyorum. durduk yere ahmed arif'i hatırlatması da yetiyor..

    hasan paşa'da pazar kahvaltısı istedi bir de canım !

    ReplyDelete
  2. Ben de özlemişem valla o kahvaltıları...
    Oy anam oy!

    ReplyDelete