Saturday 30 October 2010

Ve Cumhuriyet Kutlanır...

Kendi yazılarımın bu blogda yayınlanması tabii ki benim de istediğim.
Paylaşmak ve paylaşarak artmak istiyorum!Bu da doğru..
Fakat bir yazıyı okuduktan sonra yüreğimin kıpırdandığını hissedip,bu önceliği Sırrı babaya bahşetmek de sanırım "hakkı sahibine vermek" olur..

İlk "Merhaba" yı Sırrı Süreyya Önder ile beraber verelim o vakit...

Bari kuşlara kıymayın efendiler!

"Bu ülkenin tarihi, büyük hayal kırıklıklarının tarihidir aslında. Cumhuriyeti milat olarak aldığınızda, devrim kendi çocuklarını yemekle başlamıştır işe.
Kurucu kadronun neredeyse yarısından fazlası telef olmuştur.
Birlikte Kurtuluş Savaşı verdiği Kürtleri yok saymış ve büyük acılar yaşatmıştır.
Varlık vergileri, çalışma kampları, kutsal varlıkların yağmalanması sıradan bir reflekse dönüşmüş; kendinden olmayan, bir gün bile güven duygusu içinde olamamıştır.
Başbakanını idam etmiş, fidan gibi gençlerini darağaçlarına göndermiş, yargısız infazlarda yok etmiştir.
Resmi olarak ölüm listeleri yayımlamış, yayımlamakla kalmayıp listedeki herkesi ölüm üçgenlerinde, sokak köşelerinde, evlerinden alarak, gözaltı merkezlerinden çıkararak canlarına kıymıştır.
‘Düşman’ icat etmeden idare edebilme kabiliyeti geliştirememiştir. Kendi yurttaşına bir gün bile güvenmemiştir.
Giyimine karışmış, inancına karışmış, fikrine karışmış, mezhebine laf etmiş, yoksulunu yok saymıştır.
Hiçbir üniversitesi dünyanın seçkin akademi listelerine girememiş ama yolsuzluk ve yoksulluk listelerinde ülke olarak hep üst sıralarda yer almıştır.
Karakol gidilecek yer mi düşülecek yer mi?
Dünyanın bütün dillerinde ‘gidilen’ bir yer olan polis karakolları, sadece bizde ‘düşülen’ bir yer olmuş, üzerine türküler yakılmıştır.
Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, “Gözaltındayken intihar etti” haberlerinin bir tekine şüphe duymadan inandınız mı?
Dünyada hiçbir ülke gösteremezsiniz ki hapishanelerinde bizdeki kadar aydın, sanatçı, bilim insanı, gazeteci ve politikacı ağırlamış olsun.
Baro başkanlığı yapmış, büyükelçilik yapmış insanlara, son günlerinde bir pasaportu çok gören bir cumhuriyetin vicdanı hür diyebilir misiniz?
Kapattığımız siyasi partiler, tarihte kurup batırdığımız devletlerden daha çoksa bu işte bir arıza var diye düşünmez mi insan?
Kurulduğu günden beri milli birlik ve beraberliğe muhtaç olunmayan bir gün bile geçirmemişsek bu cumhuriyetin sefasını ne zaman süreceğiz sizce?
Okul sayısından çok dershane olur mu?
Kime sorsanız ‘eğitim, güvenlik, sağlık ve yoksulluk’ olarak sıralar bu ülkenin dertlerini.
Nerede dert varsa çözümünü ekmeğe bağlamışsınız.
Eğitimi dershanelere, güvenliği koruculara ve özel güvenlikçilere, sağlığı tüccar hastanelere, yoksulluğu da inayet ve sadakaya teslim edince cumhuriyet mi olunuyor?
Ekonomisi bir sert yellenmeye bakan bu ülkede en çok kazananların bankalar olmasında hiç mi bir garabet yok?
‘Herkese eşit eğitim hakkı’nı programında yazmayan bir tek parti var mı?
Seçim meydanlarında bunu söyleyerek gerinmemiş bir lider hatırlıyor musunuz?
Bu sözü bir beze yazan öğrencilerin cezaevinde olduğunu söylediler mi size? O öğrencilere istenen cezanın 15 yıl olduğunu da duymadınız mı?
Fikri hür, irfanı hür nesilleri biraz uzun bekleyeceksiniz; Cumhuriyetin 100. yılı geldiğinde halen cezaevinde yatıyor olacaklar çünkü.
Ne yapabiliriz?
Bu yazıyı vakitlice okuduysanız eğer, valilik ve belediyeyi aramakla işe başlayabilirsiniz.
Kişi başına düşen milli gelirden payınıza düşen kısmını, havai fişeklerle heba etmelerini engelleyebilirsiniz. Bu yoksul halka bir de pespaye görgüsüzlüklerle zulüm etmelerinin önüne geçebilirsiniz. Zaten o fişekler masum kuşları öldürüyor.
İnsanların patır patır öldürülmelerine genellikle sessiz kaldınız; bari kuşlara olsun mani olabilirsiniz. Onlar sıcak yerlere göçüyorlar, cumhuriyetinize bir şey demediler ki."

No comments:

Post a Comment